Zihniyet Nedir / Şiir ve Zihniyet
Türkçe Sözlük’teki karşılığı “anlayış” olan “zihniyet” kavramı, sosyo-psikolojik bir terim olarak, “bir toplumda, bireyler arası farklılıklar bir yana bırakıldığında geride kalan istikrarlı psikolojik yapı ve tüm bireylerde ortak olan birtakım inançlar, yargılar ve temsiller bütünü” olarak tanımlanabilir.
“Zihniyet” terimi ile bir dönemdeki sosyal, siyasi, idari, adli, askerî, dinî güçlerin; sivil toplum örgütlerinin, ticari hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşturduğu ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütünü kastedilmektedir.
Toplum veya kültürlere özgü zihinsel bir yapı olan zihniyetin toplumdan topluma, kültürden kültüre ve zamana bağlı olarak değiştiği görülür.
Dogmatik zihniyet, pozitif zihniyet, ilkel zihniyet, modern zihniyet gibi belirli zihniyet tiplerinden söz edilebilir.
♦Zihniyet, toplumsal hayatın bireyde içselleşmesi ile oluştuğu için zihniyet kavramının çerçevesini de toplumsal hayatın öğeleri oluşturur. Bu çerçeveyi aşağıdaki şema ile gösterebiliriz:
ŞİİR ve ZİHNİYET
Sanatçının dünya görüşü, kişiliği, duygu ve düşünce evreni, toplumun zihniyetinden bağımsız olamaz. Sanatçı, içinde yaşadığı toplumun o dönemdeki zihniyetini taşır; yarattığı esere de bu zihniyeti yansıtır. Sanatçının toplumun bir üyesi, sanatın da toplumsal bir olgu olmasının sonucudur bu. Her sanat eseri gibi şiir de, ait olduğu toplumun belli bir dönemdeki sosyal hayatına ve kültürüne özgü özelliklerini, başka bir deyişle zihniyetini, açık ya da örtük bir biçimde bünyesinde taşır.
Bir şiirde dönemin zihniyetiyle ilgili öğeleri, şiirin içeriğini oluşturan düşünce, duygu ve hayallerde bulabileceğimiz gibi, dil ve anlatım özelliklerinde ya da şiirin yapısında da arayabiliriz.
Herhangi bir şiirde, o şiirin yazıldığı dönemin zihniyetine ait öğelerin belirlenmesi amacıyla yapılan çözümlemeye “zihniyet çözümlemesi” diyebiliriz. Zihniyet çözümlemesi bir şiirin incelenmesinin ilk adımı olarak düşünebilir.
ŞİİRDE ZİHNİYET ÇÖZÜMLEMESİ
Örnek 1
Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler, ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler, ne bir haber verirler
Kimisinin biter üstünde otlar
Kiminin başında sıra serviler
Kimi masum, kimi güzel yiğitler
Ne söylerler, ne bir haber verirler
Toprağa karışmış nazik tenleri
Söylemeden kalmış tatlı dilleri
Gelin duadan unutman bunları
Ne söylerler, ne bir haber verirler
Yunus der ki gör takdirin işleri
Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Başlan ucunda hece taşlan
Ne söylerler, ne bir haber verirler,
Çözümleme: İlk dörtlükte yaşadığımız dünyanın “yalancı dünya” olarak nitelendirilmesi dönemin din inancını yansıtıyor. İslam dinine göre bu dünya fanidir ve insanın gerçek yurdu ahiret hayatıdır. Şair bu dünyanın gerçek olmadığını “yalancı dünya” sözüyle anlatıyor ve insanın bu dünyadaki konumunu da dünyanın faniliğiyle bağdaşan “konup göçenler” sözüyle dile getiriyor.
Üçüncü dörtlükte “Gelin duadan unutman bunları” dizesi, dönemin din inancının açık bir ifadesidir. Dinî bir terim olan “dua” sözcüğü, İslam geleneğinde önemli bir yer tutar. Ölüler için dua edilmesi, mezarlık ziyaretlerinde ölülerin ruhları için “Fatiha” okunması, dinî hayatın gereklerindendir.
Son dörtlükte “Yunus der ki gör takdirin işleri” dizesi de İslam inancına bağlılığın göstergesidir. İslam’a göre ölüm, Allah’ın takdiridir; yani ölüm, nedeni ne olursa olsun, Allah’ın dilemesiyle gerçekleşir. Bu nedenle ölüme rıza gösterilmesi gerekir.
Görülüyor ki şiirde dönemin zihniyeti daha çok, dinî hayata ait öğelerde görülüyor. Bu durum, Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde toplumun zihniyetinde dinin tuttuğu önemli yeri gösteriyor.
Örnek 2
Bir nîm neşe say bu cihanın baharını
Bir sâgar-ı keşideye tut lâlezârını
Bir dem mi var ki âh ederek anmaya gönül
Ey serv-kad seninle geçen rüzgârını
Şevk-i tamâm vade-i ferdayı dinlemez
Reşk ana kim cihanda bugün buldu yârını
îran-zemîne tuhfemiz olsun bu nev-gazel
İrgürsün İsfahan’a sitanbul diyarını
Düşman ne denlü saht ise de şâd ola ey Nedîm
Seng üzre gösterür zer-i kâmil ayarını
Nedim
Günümüz Türkçesiyle
Bu cihanın baharını bir yarı neşe say ve lale bahçesini içilmiş bir kadehle bir tut.
Ey selvi boylu! Gönlün, seninle geçen zamanını ah ederek anmadığı bir an mı var?
Tam kıvamını bulmuş olan neşe yarına, ahrete dair olan vaadi dinlemez; dünyada yârini bugün bulmuş olan kimseye ne mutlu!
Bu yeni gazel, İran toprağına (ülkesine) armağanımız olsun da İstanbul’u İsfahan’a ulaştırsın.
Ey Nedim! Düşman ne denli sert, çetin ise de mutlu ol (tasa etme); çünkü tam, halis altın, ayarını taş üstünde gösterir.
Çözümleme: Birinci beyitte bahar mevsiminin yarım neşe ve lale bahçesinin de içilmiş bir kadehe denk tutulması isteniyor. Bahar, divan edebiyatında en çok sözü edilen bir mevsimdir. Bahar mevsimi tazeliği, yeniliği, yeniden doğuşu simgeler, insana en çok coşku veren mevsimdir. Şair, “bu dünyanın baharını yarı neşe say” sözü ile baharı hafif sarhoşluk haline benzetiyor.
Lale bahçesini içilmiş bir kadeh yerine say, derken de ilk dizedeki anlamı tamamlıyor, lale bahçesini de sarhoşluk haliyle özdeşleştiriyor. Kısacası, beyitte hem bahar hem de lale bahçesi yarı sarhoşluk halini ifade ediyor. Bu ifadeler divan şairinin zihniyetini de ortaya koyuyor. Divan şairi, genellikle rint karakterine sahiptir. Rint insan, gönül eridir, hayata iyimser açıdan bakar. Dünya nimetlerine kendini kaptırmaz; ama zahitler gibi de dünyadan elini eteğini çekmez. Dünya güzelliklerinden ölçülü bir biçimde yararlanır. Beyitteki “yarı neşe” veya “yarı sarhoşluk” ifadelerini de bu bağlamda ele almak gerekir. Yani şair, bahar mevsimine ne ilgisiz kalıyor ne de baharın coşkusuna ölçüsüz bir şekilde kendini kaptırıyor. O, rint insana yakışanı yapıyor. Abartıya kaçmıyor, kendini kaybetmiyor; ama baharın ve lale bahçesinin tadını çıkarıyor. Bu beyit bu yönüyle divan şiirindeki rint insanın zihniyetini; onun dengeli, ölçülü eğlence anlayışını yansıtıyor.
Gazelin dördüncü beyitinde, şair, yazmış olduğu gazeli İran ülkesine armağan ediyor. Değerli bir şeyi birine armağan etmek, cömertliktir, büyüklüktür. Burada şair cömertlik değerini yansıttığı gibi bundan da önemlisi İranlı şairlere meydan okuyor. İranlı şairler ki gazelin, şiirin üstadıdırlar. Türk divan şairleri, şiiri bir bakıma onlardan öğrenmişlerdir. Ama çıraklar ustaları geçmiştir artık. Nedim gibi şairler, iranlı şairlerle rahatlıkla boy ölçüşebilecek ustalıktadır. Beyitte dikkat çeken diğer nokta İstanbul ile İsfahan’ın karşılaştırılmasıdır. Her iki şehir de şairleriyle olduğu kadar doğal güzellikleri, dillere destan bahçeleriyle de anılır, İstanbul’da Lale devrinde eşsiz güzellikte nice lale bahçesi vardır. Kısaca söylemek gerekirse bu beyitte o dönemdeki toplumun gerek şiirde gerek yaşam zarafetinde çok ileri bir düzeye ulaştığı anlatılıyor.