Şair nesnel gerçekliği bozar, değiştirir, hatta ona ters düşer. Olmayacak şeyleri oldurur, görünmeyeni görünür yapar, duyulmayanı duyurur. Bu, tabi bir şeydir. Zira şiir nesnel gerçekliği zorlayan ve onunla boy ölçüşen bir sanat dalıdır. Bu durum şairin başka bir gerçekliğin peşinde olduğunu gösterir. Şairin evreni dildir. Şair, dünyaya sözcüklerle bakar ve sözcüklerle ; kendine yeni bir dünya oluşturur. İşte bu dünyadaki gerçeklik, nesnel gerçekliğin üstünde, gerçek olmak bakımından onunla kıyasıya yarışan bir dil gerçekliğidir. Konuya böyle bakıldığında şairin nesnel gerçekliği bozması kaçınılmazdır. Çünkü bu, şiirin doğası gereğidir. Bir anlamda şiir, nesnel gerçekliği bozduğu oranda var olur.
Ancak şair bu bozuşun hesabını okura vermek zorundadır. Bu hesap ise bozulanın yerine konan şeyle, yani şiirsel gerçekle verilir. Eğer şair bu hesabı veremezse ortaya bir saçmalık, bir mantıksızlık çıkar. Okur bir şiirde nesnel gerçekliğin dışında bir olguyla karşılaştığı zaman “olmaz öyle şey” dememeli, daha doğrusu, diyememelidir. Eğer şiir, okuru bir boşluğa, bir mantık çatışmasına düşürüyorsa suç şiirin ve şairindir. Çünkü bu durumda şair sadece nesnel gerçekliği bozmakla kalmış, onun yerine şiirsel gerçeklik geçirememiştir. Aslında bu şairin nesnel gerçekliği de bozamadığını gösterir. Çünkü amaç nesnel gerçekliği kağıt üzerinde değil, okurun zihninde, düşüncesinde bozmaktır. Okurun “olmaz öyle şey” demesi, bir inançsızlığın ifadesi olarak nesnel gerçekliğin onun kafasında bozulmadığını gösterir. Gelin şimdi bir örnek üzerinde durarak bu gerçeği somut olarak göstermeye çalışalım:
Cemal Süreya ikinci şiir kitabı “Göçebe”deki “Öğle Üstü” adlı şirinde: “Babası ip yerine yılana çekilmiş / Bir çocuğun çifte korkusu öyledir” derken, asılma olayının dehşetini şiddetlendirmiştir. Biz bu iki dize karşısında bir insanın yılanla asılamayacağını hiç mi hiç düşünmeyiz. Sadece nesnel gerçeğin yerine geçirilen şiirsel gerçek karşısında müthiş bir duyguya kapılırız. Bu iki dizenin bizdeki tasarımı tüylerimizi ürpertir. Buradaki şiirsel gerçek artık bize nesnel gerçeği aratmayacak, hatta aklımıza bile getirmeyecek kadar çarpıcıdır. Bu durum bize şiirsel gerçekliğin kendine has bir sahiciliğe sahip olduğunu gösterir:
Metin Altıok, Şiirin İlk Atlası
♦ Diğer sanatlar gibi şiir de kurmacaya dayanır. Şair edebiyat sınırları içinde kalarak bir şiir yazacaksa gerçek dünyayı olduğu gibi yansıtma kaygısı içinde olmayacaktır. Şiirin böyle bir kaygıyla yazılması durumunda şairin kendi kendini inkâr etmiş olacağını gerçek şair zaten iyi bilir. Şair ne bir hakikat habercisi ne de bir tutanakçıdır. Şiir gerçeğe ne kadar yakın olsa da asla gerçeği doğrudan vermez. Şair, içinde yaşadığı gerçekliği kendine göre algılar ve onu kendi iç dünyasında yorumlar, yeniden biçimlendirir. Şairin dile getirdiği gerçek artık farklı bir gerçektir, şiirsel gerçektir. Şair, nesnel gerçekliği -öznel gerçekliğe dönüştürmüştür. Şiirdeki gerçeklikte nesnel gerçekliğin yasaları geçerli değildir. Nesnel gerçekliğin doğruları ile şiirdeki gerçekliğin doğruları birbirinden farklıdır. Şiirdeki gerçeklik, kurmaca bir dünyanın gerçekliğidir.
Rahatı Kaçan Ağaç
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
♦ Yukarıdaki şiirde nesnel gerçekliğin nasıl değiştirildiğini inceleyelim. Şair bir ağaçtan söz ediyor ve bu ağaç, mutluluğun adını hiç duymamış; ama geceyi gündüzü; dört mevsimi vs. biliyormuş. Bu ifadeler ağacın kişileştirildiğini gösterdiğine göre, nesnel gerçekliğin değiştirildiği de ortada. Burada şöyle düşünülebilir. Şair, ağacın doğa koşulları içindeki yaşamını anlatıyor. Gerçekten de ağaç, geceyi gündüzü, karanlığı kendine göre yaşayarak varlığını sürdürmez mi? Şair, işte bu gerçekliği kişileştirme yaparak anlatmış. Bu düşünce yanlış olmamakla birlikte şiirsel gerçekliği tam anlatmıyor. Çünkü şair bu ağaca bir kitap verecek ve onun rahatını kaçıracakmış. Acaba kitap okuması, ağacın gerçek yaşamdaki hangi durumuna karşılık olabilir? Kitap okuyan ağaç! Bu bize ağaçla ilgili hiçbir çağrışım yapmıyor. Gerçek yaşam ölçülerine göre çok saçma. Ama bu şiiri biz yine de okumaktan zevk alıyoruz ve şiirin kendi dünyasında bize saçma gelen bir yan yok.