RÖNESANS VE REFORM
Batı dünyası millet veya toplumlarının hayat ve tarihlerinde çok önemli bir yeri olan hümanist felsefe ve bu felsefenin, hayatın değişik alanlarına somut yansıması olan Rönesans (ve Rönesans’ın dinî cephesini oluşturan reform) arasında çok yakın ve çoğu zaman iç içe geçmiş bir ilişkiler ağı vardır. Nitekim zaman zaman bu kavramların birbirinin yerine kullanıldığı görülür.
Hümanizm, Batı toplumlarının içinde yaşadıkları dünyaya karşı XIV. yüzyıldan itibaren tepki olarak geliştirdikleri yeni bir dünya görüşü, yeni bir felsefe; Rönesans, bu felsefenin ışığında oluşan yeni bir kültür, sanat, bilim ve medeniyet sentezi; reform ise bu kültür ve medeniyet sentezinin dinî cephesini oluşturan bir olgudur. Üstelik hümanizm, Rönesans ve reform birbirinden farklı zamanlarda yaşanan gelişmeler değildir. Bir anlamda birbirini var eden veya birbirinin sebep ve sonucu olan gelişme/değişme zincirinin iç içe geçmiş halkalarıdır. Öncelik hümanizme aittir.
“Hümanizm” kelimesi, Batı dillerinde XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren görülmekle birlikte, 1850’lerde yaygın bir biçimde ve bugünkü anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Hümanizmin genel anlamı “insanlık aşkı, insancıllık; insanı renk, ırk, din ve konumunu dikkate almadan sevmek, onun iyiliğini düşünmek“; özel anlamı “Rönesans çağında Eski Yunan ve Latin edebiyatına dönüp ona değer veren, onu tanıtan, araştıran öğreti“; felsefi manası ise “İnsanî değerlerin savunulmasını esas alan dünya görüşü“;” Genel olarak akıllı insan varlığını tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören, bireyin yaratıcı ve ahlaki gelişiminin, rasyonel ve anlamlı bir biçimde, doğaüstü alana hiç başvurmadan doğal yoldan gerçekleştirebileceğini belirten ve bu çerçeve içinde insanın doğallığını, özgürlüğünü ve etkinliğini ön plana çıkaran felsefi akım”dır.
“Rönesans’ın kelime anlamı, “dirilme, yeniden doğuş“tur. “Reform” ise genel olarak “yenilik, yenileştirme” anlamına gelmektedir. Reform’un Batı tarihi ve konumuz sınırlarındaki anlamı ise “dinde yapılan yenilik, dini yenileştirme, yeniden yorumlama”dır.
“Daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik, iyileştirme, düzeltme, ıslahat” anlamlarına gelen reform, Orta Çağ Avrupa’sında “dini yenileştirme” ile sınırlıdır ancak Fransa’da ve Osmanlı’da reform hareketleriyle bütün kurumlar değiştirilmiştir. Başka bir deyişle reform, tümden değil parça parça değişimdir.
Rönesans’la birlikte Avrupa aydınlanma sürecine girmiştir. Gutenberg’in matbaayı icat etmesi, kilise tarafından tepkiyle karşılanmış ve Victor Hugo’nun “Nötre Dame‘ın Kamburu” adlı eserinde belirttiği gibi bunu bir “şeytan icadı” olarak belirtmekten çekinmemiştir. O dönem Avrupa’sında kilise, yasaları bile etkisi altına almıştı. Skolastik düşünceye bağlı olarak kilise, tüm insanların kendisi gibi düşünmesini istiyordu. Eleştiri ve bilimsel düşünce yasaktı. Örneğin, Galileo adındaki bir İtalyan’ın, gözlemleri sonucunda Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü söylemesi, kilise tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Bununla birlikte sanat da tam anlamıyla yapılamıyordu çünkü sanat, kilise azizlerini resmetmekten ileri gidemiyordu. Kilise aslında matbaaya karşı değildi. Kilisenin karşı olduğu, matbaa yoluyla yeni düşüncelerin halka yayılmasıydı çünkü kilise halk üzerindeki etkisinin azalacağını düşünüyordu ve bunda da haklıydı.