Kimi yazarlar, memleket ve dünya gündemindeki birtakım konular ile ilgili görüş, yorum ve değerlendirmelerini gazete ve dergilerde kendilerine ayrılan köşelerde düzenli aralıklarla okurları ile paylaşırlar. Haftanın belli günlerinde periyodik olarak çıkan bu çeşit yazılara köşe yazısı denir.
Çağımızda köşe yazılarını, bu metinleri yazanların konu seçimindeki tutumlarını ve bu konuları ele alış şekillerini dikkate alarak 3 ana grupta inceleyebiliriz:
1. Çoğunlukla siyasi gelişmeleri konu alan günübirlik yorum yazıları: Köşe yazarlarının bir bölümü -ki bu kişilerin önemli bir kısmı köşe yazarlığına gazetecilik mesleğinin temeli sayılan muhabirlikten geçmiştir- yazılarının merkezine ülke ya da dünya gündemini etkileyen siyasi bir gelişmeyi yerleştirerek bu gelişmeyle ilgili kişisel görüşlerini bir sohbet havasında okuyucularıyla paylaşma yoluna giderler. Bu yazarlar, görüşlerini çoğunlukla herhangi bir kanıta dayandırmaz, yazılarını bir sonuca bağlamazlar. Bu yazılar, genellikle yazının yazıldığı gün için bir anlam ve değer taşır; o gün içinde okunur, ertesi gün yerini yeni bir yazıya ve gündeme terk ederek unutulup gider. Metin türleriyle ilgili klasik sınıflandırma yöntemi dikkate alındığında bu tür yazıların, birer fıkra olduğu söylenebilir.
Haber yazılarıyla bu tür köşe yazıları (fıkra) arasında çok yakın bir ilişki vardır: Haber yazısının da fıkranın da merkezinde güncel bir haber yer alır. Haber yazısı, sadece haberi bildirir. Tarafsız bakış açısıyla ülke ve dünyada olup bitenler hakkında kısaca bilgi verir. Fıkra ise bir bakıma bu haberlerle ilgili bir yorum yazısıdır. Bu tür metinlerin yazarları; birikimleri, ideolojileri, benimsedikleri değerler sistemi vb.den yola çıkarak dünyada ve ülkede yaşanan gelişmeleri kendi bakış açılarına göre yorumlar, bunlarla ilgili görüş, öneri ve uyarılarını gazete ve dergilerdeki köşelerinde dile getirirler.
2. Yorum kadar bilgi ve analize de yer veren köşe yazıları: Bazı köşe yazarları uzmanlık gerektiren bir alanda (uluslararası ilişkiler, hukuk, ekonomi, felsefe, din, tarih, siyaset bilimi, toplum bilimi vb.) mesleki geçmişleri ya da kişisel çabalarıyla önemli bir bilgi birikimine ve analiz yeteneğine sahip olmuşlardır. Bu yazarlar, gündemdeki olay, konu ve sorunları yorumlarken bunlarla ilgili ayrıntılı bilgilere de yer verirler. Doyurucu bilgiler ve inandırıcı kanıtlar içeren, ufuk açıcı nitelikleri ağır basan bu tür metinleri, makale havası taşıyan ama makaleye göre daha kısa olan ve daha yüzeysel analizler içeren birer köşe yazısı olarak değerlendirmek de mümkündür.
Gerek birinci gerekse de ikinci maddede belirttiğimiz köşe yazıları; toplumun her kesimini, özellikle de karar alma süreçlerinde yer alan siyasetçileri ve bürokratik eliti etkileme ve yönlendirme noktasında son derece etkili bir güce sahiptir. Köşe yazılarının sahip olduğu bu güç, demokrasiler açısından bir kazanım olarak değerlendirilebilir. Çünkü vatandaşların bireysel çabalarıyla bazı konu ve sorunları ülke gündemine taşımaları, bu çabalardan somut sonuçlar elde etmeleri -gerçekçi olmak gerekirse- çok da mümkün değildir. Köşe yazarı bu süreçte devreye girerek vatandaşların sözcüsü olur bir bakıma; onların beklenti, öneri ve uyarılarını yüksek sesle dile getirmeye, onlar adına ülke gündemini belirlemeye çalışır. Bu noktada köşe yazılarında bir farklılaşma da ortaya çıkar. Çünkü bir yazarın penceresinden bakıldığında çok önemliymiş gibi görülen bir sorun, başka bir yazarın penceresinden “sorun” olarak bile nitelendirilemeyecek kadar basit ve önemsiz görülebilir. Bu anlamda, köşe yazılarıyla o yazıları kaleme alanların siyasi görüşleri, hayatı okuma ve anlamlandırma biçimleri, birikimleri ve duyarlıkları arasında çok sıkı.bir ilişki bulunduğunu söyleyebiliriz.
Köşe yazarlarının, kamuoyunda bazı konulara karşı farkındalık yaratma noktasında çok etkili oldukları, bunun da demokrasiler açısından büyük bir kazanım sayılması gerektiği gerçeği, başka bir gerçeğin üstünü örtmemelidir. Bu, sayıları çok az da olsa, bazı yazarların, kendi zihniyet dünyalarından ya da maddi çıkarlarından ötürü patronlarının, suç örgütlerinin, küresel ya da ulusal ölçekteki bazı güç odaklarının siyasi ya da ekonomik çıkarlarını korumak, bunların sözcülüğünü yapmak isteyebilecekleridir.
3. Edebî, kültürel ve sanatsal konular hakkında yazılan köşe yazıları: Bazı köşe yazarları -ki bunların önemli bir bölümü aynı zamanda birer şair, romancı, denemeci ya da eleştirmendir- siyasi, sosyal, ekonomik vb. konularla ilgili yazılar yazmazlar. Bu konularla ilgili yazılar yazsalar bile bunlara bir edebiyatçı, bir kültür-sanat adamrduyarlığıyla yaklaşmayı tercih ederler. Onların yazılarının merkezinde çoğunlukla edebî, kültürel ve sanatsal konular vardır. Söz gelimi bir şairin ölüm yıldönümü yaklaşmaktadır. Köşe yazarı, o şairin ölüm yıldönümü dolayısıyla bir yazı yazar. Böylece bu konuyu gündeme taşır. Yazısında o şairin hayatından, eserlerinden ve öneminden söz eder. Başka bir yazar, yeni çıkan bir romanla ilgili bilgiler verir, diğer bir yazar sergilerden, müzelerden söz açar yazısında, bir başkası ise Nobel edebiyat ödüllerini kazanan kişilerle ilgili bir yazı yazar.
Edebî, kültürel ve sanatsal konularla ilgili köşe yazılarının bir kısmında deneme metinlerine özgü bir dil kullanımı ve bakış açısı vardır.
Köşe yazılarında dil daha çok göndergesel işlevde, heyecana bağlı işlevde ve alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır. Anlatım türlerinden de en çok açıklayıcı anlatımdan yararlanılır. Bunun yanında bazı yazarlar diğer anlatım türlerinden de yararlanırlar.
Köşe yazılarının dil ve anlatım özellikleriyle ilgili kesin kurallardan söz etmek zordur: Kimi yazarlar, anlatmak istediklerini doğrudan söylerler, bu yazarların ne demek istedikleri apaçık ortadadır. Bazı yazarlar ise soru cümleleriyle, dolaylı ifadelerle dile getirirler anlatmak istediklerini. Bu tür yazıları anlamak için okuyucunun belli bir birikime, zengin bir hayal dünyasına ve güçlü bir çözümleme yeteneğine sahip olması gerekir. Geniş okuyucu kitlelerine seslenmek isteyen köşe yazarları; yazılarını açık, yalın, duru, akıcı ve samimi bir anlatımla oluştururlar.
Türk gazetecilik tarihi, bir bakıma ülkemizdeki köşe yazarlığının da tarihidir. Buradan yola çıkılarak Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Recaiza Mahmut Ekrem, Ali Suavi gibi edebiyat ve düşünce adamlarının, Türk edebiyatındaki ilk köşe yazarları oldukları söylenebilir.
Bugünkü Türkiye sınırları içinde Türkçe çıkan ilk özel gazete olan “Tercüman-i Ahvâl“in yayımlanmaya başlandığı 1860’tan günümüze dek binlerce kişi gazetelerde köşe yazarı olarak çalışmıştır. Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Yusuf Ziya Ortaç, Falih Rıfkı Atay, Peyami Safa, Burhan Felek, Şevket Rado, Aziz Nesin, Çetin Altan; bu kişiler içinde akla ilk gelenlerdir. Günümüz Türkiye’sinde onlarca ulusal gazete ve dergi, yüzlerce yerel gazete, yayın hayatını intemet’te sürdüren sayısız haber portalı olduğu ve bunlarda her gün köşe yazılarının yayımlandığı düşünüldüğünde, günümüz köşe yazarlarının sayısıyla ilgili kesin bir rakam vermenin de ne derece güç olduğu anlaşılacaktır.