Kendi başına belli bir anlamı olan, anlamı olmasa bile cümledeki anlamlı kelimelerle ilişki içinde bulunarak belli bir görev üstlenen ses birimine kelime denir. Dil, kelimelerden oluşan bir iletişim aracıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi her kelime bir dil göstergesidir. Kişiler dil göstergelerini (kelimeleri) kullanarak anlama ve anlaşma eylemlerini gerçekleştirir.
Anlamlandırmak (anlam vermek), zihnimizde gerçekleşen bir sürecin yansımasıdır. Anlam (mana), bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey, bunların hatırlattığı düşünce veya nesnedir. Bir söze anlam vermek (anlamlandırma eylemini gerçekleştirebilmek) için o kelimenin ne anlama geldiğini bilmek gerekir. Bu da kavramlaştırma ile mümkün olur. “Kavramlaştırmak“, bir şeyi kavram durumuna getirmek demektir; kavram (mefhum) ise bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımıdır.
Bu süreci bir örnekle açıklayalım: Bir kişiye “Senin için bir güzellik düşünüyorum.” dediğiniz zaman o kişinin bu söze bir anlam verebilmesi (bu sözü anlamlandırması) için o kişinin daha önceden kavramlaştırma eylemini gerçekleştirmesi, yani onun zihninde güzellik kelimesinin bir kavram olarak yer etmesi gerekir. “Güzellik” kavramını bilmeyen, bunu her ne şekilde olursa olsun daha önceden kavramlaştırmayan bir kişinin söylenen söze doğru bir anlam vermesi olanaklı değildir. O hâlde şunu söyleyebiliriz: Ne kadar çok kelimenin anlamını biliyorsak, yani zihnimizde ne kadar çok kavram varsa, birbirimizi anlamamız da o kadar kolay olur.
Kavramlaştırma, var olandan hareketle gerçekleştirilen soyutlamadır. Söz gelimi “sandalye” kelimesinin göndergesi (sandalyenin kendisi), bir nesne olarak “var”dır. Bu kelimeyi her duyduğumuzda zihnimizde, yani soyut bir alanda, bir sandalye gösterileni oluşuyorsa, biz artık bu kelimeyle ne dendiğini anlamış, yani kavramlaştırma eylemini yapmış, zihnimizde soyut olarak bir sandalye kavramı oluşturmuşuzdur. Bir başka örnek verelim. “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu” demek olan ve somut alanda (gerçek dünyada) bir karşılığı olan “aşk“, zihnimizde herhangi bir şekilde yer tuttuğunda, soyut bir duruma getirilmiş, yani kavramlaştırılmış olur. Bu kavramlaştırma sayesinde “aşk” kelimesini duyduğumuzda, artık “aşk” kavramını bildiğimiz için bu kelimeyle anlatılmak isteneni de anlar, anlamlandırma eylemini gerçekleştiririz.
Anlamlandırmada yön, somuttan soyuta, var olandan var olmayana yöneliktir. Önce varlığın, olayın, duygunun kendisi var olur; daha sonra bunlar zihinde soyut duruma getirilir. “Sandalye”de de “aşk”ta da aynı durum söz konusudur.