İslam uygarlığı Çevresinde Gelişen Şiir
♦ Türklerin Orta Asya bozkırlarından batıya göç ederek Anadolu’yu yurt edinmeleri, İslam dinini benimsemeleri, göçebeliği büyük ölçüde terk ederek yerleşik düzene geçmeleri yeni bir toplumsal yapı içinde yeni kültür çevresi oluşturmuş; edebiyat ve şiir de bu değişimin etkileriyle yeni bir yapılanma içerisine girmiştir.
Destan dönemindeki ilkel toplum yapısı içinde yöneticiler, yönetilenlerin kültüründen uzaklaşmadıkları için toplumda kültür tabakaları oluşmamıştır. Ancak, İslam uygarlığı çevresinde yerleşik düzene bağlı olarak gelişen toplumsal yapı içinde kültür farklılaşmaları yaşanmış, bir yanda aydınlar zümresi, diğer yanda halk zümresi olmak üzere iki ayrı kültür çevresi ortaya çıkmıştır.
a. Halk Şiiri
♦ Anonim şiir, âşık şiiri ve dini-tasavvufi halk şiiri (tekke şiiri) olmak üzere üç kolda gelişen halk şiirinin en önemli özelliklerinden biri büyük ölçüde sözlü gelenek ürünü olmasıdır. Bu özellik anonim ürünlerin tamamında görülür. Âşıklık geleneğinin sürdürüldüğü saz şiirinde de – divan şiiri etkisinde kalan kalem şairleri dışında – bu gelenek yaşatılır. Din ve tasavvuf konularının işlendiği tekke şiirinde ise şiir, büyük ölçüde yazılı kültür ürünü olarak benimsenir.
Zihniyet: Kasaba, köy ve obalarda yaşayan geniş halk yığınlarının yaşadığı somut koşulların ürünü olan halk şiiri, destan dönemi şiir geleneğinin devamı niteliğindedir. İslam dinine ve tarım kültürüne bağlı bir dünya görüşü ekseninde gelişen bu şiirde insan-doğa ilişkisini, kırsal yaşamı ve Anadolu coğrafyasını yansıtan çizgiler oldukça belirgindir.
Ahenk: Ahenk yönünden zengin bir şiir olan halk şiirinde ses, kelime ve dize tekrarıyla sağlanan uyum, hece ölçüsünün 4+3, 4+4 ve 6+5 duraklı kalıplarıyla oluşturulan güçlü bir ritimle desteklenir. Bu ritme redif ve kafiyelerin ahengiyle birlikte saz (bağlama) eşliği de eklenince söz müziğe dönüştürülür.
Yapı: Halk şiiri, Destan dönemi şiirinin yapısını koruyarak dörtlük birimi temelinde gelişir. Bu yapı üzerinde oluşturulan ritim ve ezgi çeşitlemeleriyle koşma, semai, varsağı, destan gibi nazım biçimleri yaygın olarak kullanılır. Ayrıca daha özgür bir söyleyişin ürünü olan ve melodik özelliği öne çıkan türkü ve maniler de çok sevilen biçimler olarak yaygınlaşır.
Dil: Medrese kültüründen doğrudan etkilenmeyen halkın kendi doğal diliyle üretilen halk şiirinde Arapça, Farsça etkisi pek hissedilmez. Yalın, doğal, akıcı bir anlatımın egemen olduğu şiirlerde imge dünyası da sadedir. Benzetme öğelerinin genellikle doğadan alınmış olması, şiire somutluk ve canlılık kazandırmıştır. Kullanıla kullanıla çağrışım boyutu ortaklaşmış kalıp sözlerin yanı sıra divan şiirindeki kimi mecazlara yer verildiği de görülür.
Tema: Halk şiirinin tematik yapısı halk yaşamının aynası gibidir. Aşk, ayrılık, özlem, gurbet, doğa, ölüm, yiğitlik, güzellik, öğüt, din ve tasavvuf halk şiirinde en çok işlenen temalardır.
b. Divan Şiiri
Zihniyet: Divan şiiri; Osmanlı Devleti döneminde şehirlerde sarayın ya da devlet yönetiminin çevresinde yaşayan aydın zümrenin ortaya koyduğu bir şiirdir, iran şiirinin örnek alındığı bu şiirin teorik ve estetik temelleri İslam uygarlığı çevresinde gelişen ortak kültüre dayanır. Bu ortak kültür, islam dininin Kur’an, hadis gibi temel kaynaklarını; tasavvuf öğretisini; dönemin tarihî ve mitolojik bilgilerinin yanı sıra felsefe, matematik, mantık, tıp, kimya, simya gibi ilimlerini ve bilgi dallarını kapsar. Dolayısıyla divan şiiri bu ortak kültürle yetişmiş Osmanlı aydınının dünya görüşünü ve yaşama tarzını yansıtır.
Ahenk: Şiiri ses ile anlamın ideal bir uyumu olarak gören divan şiirinde ses, kelime, mısra tekrarları, kafiye ve redif, ritim gibi ahenk öğelerinin neredeyse tamamından geniş ölçüde yararlanılmıştır. Özellikle aruz ölçüsü, farklı birçok kalıbıyla şiirin musikiyle buluşmasını sağlayan önemli bir araç olmuştur. Divan şiirindeki bu güçlü müzikalite, bu şiiri anlamayan okurları bile etkileyebilmektedir.
Yapı: Divan şiirinde dizelerin ve nazım birimi olan beyitlerin sayısına, kafiye örgüsüne göre farklı yapılar oluşturulmuş; nazım şekli dediğimiz bu yapılar kalıplaşarak gelenekselleşmiştir. Şarkı ve tuyuğ dışında İran ve Arap kökenli olan bu nazım şekilleri arasında gazel, kaside, mesnevi, rubai, murabba, şarkı, muhammes ve terkibibent en çok kullanılanlardır.
Dil: Divan şiirinin dili, Arapça ve Farsçadan alınan sözcük, tamlama gibi dil birimleriyle yüklü, Osmanlıca denen Türkçedir. Son derece zengin mecazlarla ve imgelerle örülü bu dil, sanatlı ve süslü bir dildir. Divan şiirinin en güçlü yanlarından biri bu şiirin imge dünyasını kuran mazmunlar sistemidir. Şiirde işlenen tema doğrudan doğruya değil, mazmunlarla anlatılır. Mazmunlar sözcüklerin ilk bakışta görülmeyen gizli anlamlarıdır. Mazmunların çözülmesiyle ortaya çıkan anlamlar, şiirin ilk anlamından sonraki anlam tabakalarını oluşturur.
Tema: Divan şiiri tematik çerçevesi gelenekle sınırlı bir şiirdir. En çok aşk temasının işlendiği bu şiirde güzellik, kadın, şarap, rintlik, hikmet gibi konuların yanı sıra din ve tasavvuf konularına da yer verilmiştir.