GÖLGESİZLER, Hasan Ali Toptaş, Everest Yay.
Karanlık, rüya, boşluk, belki, hayal, düş, yalnızlık, iç içelik, çok katmanlık, gerçek – imge, geriye dönüşlerle dolu; sürekli “acaba”, “yanlış mı okudum”, “ne çok tekrar var” dedirten ilginç bir eseri daha yazarın.
Kayıp Hayaller Kitabı, Heba gibi bence birer başyapıt olan kitaplarının tadı başkayken şaşırtıcı bir romanını daha zevkle okudum.
Temiz Türkçe, düşünülmüş, dolma kalemiyle her satırını yazdığı roman karalamaları, cümlenin her yeriyle rahatlıkla oynayabilme, pek çok anlatım tekniğini kullanabilme yetisi, anlamı zenginleştirme, yöresellik, efsane, masal, destan unsurlarını günümüz yazısına taşıyabilme cömertliği…
Romanın en son birkaç paragrafını okuyup esere başlamak kitap bittikten sonra aklınıza gelebilir. Kısa bir zamanı, bir gazete haberini göz ucuyla okumak, genç bir kıza çocuk doğurtacak genişlikte uzatabilmek. An’lar içine; kaybolup geri dönen, öldü diye bilinip sağ çıkan, efsane üstüne efsane yerleştiren, ölümlü kalımlı dünya hallerini yumuşacık geçişlerle, acelesiz, şakasız serpiştirebilen bir postmodern yazar Toptaş.
“O her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olamazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde.”
“Desene yaşam tekrarlardan oluşuyor…
Yanıma oturmuş, gözlerindeki cellat gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. ‘Tekrarlardan değil,’ dedi; ‘tekrarların tekrarından.’ ”
“Her kadının gözünde bir erkeğin kaybolup gideceği boşluk bulunduğuna inanmıştı.”