Gezi Yazısı Örneği

Evliya Çelebi – Van Gezisi

İBÂDET YERİ VAN KALESİ
Önce buralarda Âd ve Semûd kavimleri yerleşmişlerdi. Bu dağlarda mağaralar ve büyük oyuklar yapıp oturmuşlardı. Allah’ın hikmeti bu ya, bütün sert kayalar onlara boyun eğermiş. Sonra bu Van kayası nice devletlerin eline geçmiştir. Hazreti Peygamberin doğumundan 1600 sene önce, Hz. Dâvud zamanında Melik Câlut bu Van kayalıkları üzerine büyük bir kilise yaptırmıştır. Davut aleyhisselam Melik Câlut’u öldürttükten sonra da bu kilise elden ele geçmiş, nihayet Hz. Peygamberin doğumundan 881 yıl önce Büyük İskender’in eline geçmiştir. İskender bu kiliseye, yerlilerin “ibâdet yeri” anlamına kullandıkları “Vank” adını koymuştur. Sonra bu kelime bozulmuş ve şehrin adı da Van kalmıştır.

Van kayalıkları, Azerbaycan toprağındadır. Güneyi, batısı ve kuzeyi Van Gölü ile çevrilidir. Kıble, doğu ve yıldız tarafı İrem Bağı gibi bir sahranın ortasıdır ki kale bu ortada yüklü olarak çökmüş deve gibi durur. Arka ucu göğe yükselmiş olup çeşit çeşit şekiller hâlinde görünür, iki tarafı da deve yükü gibi karnı geniş, altı sütunsuz, dağ gibi boş kayalardır ki kıble tarafındaki kayaların altında aşağı şehir alçak bir hisar varoşudur. Kuzey tarafındaki altı boş kayadaki Timur’un toprak sürdüğü yerdir- şehir yoktur. Bir tarafı sazlı bataklıktır.
Batı tarafı Timur toprağı olup arkası sahradır. Bu kaya çökmüş bir deveye benzetilirse, başı doğu tarafında olup gülle gibi kayalar vardır ki bunlara asla top ulaşmaz. Devenin kıç tarafı, Van Gölü tarafına ve batıya bakar. Bu deve kıçına benzeyen yerden üç bin altmış adım yükseklikteki kayalar üzerine, korka korka, tam bir saatte çıktık. Yedi kule ve yedi kat kapı gezip aşağı Arapcan kapısına vardık ki kalenin en aşağı duvarıdır. Bu kalenin kayaları pek tuhaf bir şekilde görünür. Nice yerlerinde kayalar ejderha gibi aşağı sarkmış, şehri örter gibidirler; başları, pençeleri, gerdanları açıkça bellidir. Görenler bilir: Niceleri arslana benzer, timsaha benzer, gemiye benzer; bazı kayalar oturmuş akbaba kuşu gibi durur. Bu kayalar, aşağıdan tam üç saatte dolaşılır.

Hâsılı, bu Van kayalarının içerisinde altı yüz kadar mağara vardır ki hiçbirisi boş değildir. Hepsi cephane, mühimmat ve askeri malzemeler ile doludur. Hatta Süleyman Hân -Allah rahmet eylesin- birçok fetihlerde bulunup kaleler aldığından her şeyi bilir, dışarıdan kaleye ve kaleden düşmana ne şekilde top atılıp kalenin nasıl dövüleceğim, kaleden atılan topların düşmana nasıl zarar vereceğini bildiğinden, Van Kalesi’nin ta en yüksek yerine yirmişer, otuzar ve kırkar karış aralıklarla balyemez toplar koydurmuştur. Dört saatlik mesafeden, Edremit bağlarından düşman görününce bu toplar Van sahrasında ve kırk mil deryasında insan gezdirmez.

Van Kalesi’nin şekli: Yukarıda anlatılan mağaralar üzerinde göğe doğru uzanmış yüksek bir kaledir. Batı tarafında yedi kat kapı kuleleri vardır. Burçlar birbirine bakar. Kuzey tarafa bakan bölme bölme kayalar üzerinde, üç grup kale duvarı arasında azap ve diğer sınıf askerleri otururlar. Bu taraftaki kayaların içi, ta aşağı sazlığa inen Soluk yolunun kalesi, balyemez toplarla doludur. Kıblesinde, güneyinin aşağı şehre bakan yerinde hiç duvar yoktur. Tamamen yalçın kayalar üzerinde yeniçeri ağasının, başçavuş ve kâtibinin, dizdar ve kethüdasının sarayları ile diğer yeniçeri ve cebecilerin odalarının duvarları vardır. Yoksa bu taraftaki kale duvarından aşağı bakmaya kimse cesaret edemez. Bu kısımda aşağı şehre sarkan kayalar içinde oyulmuş Soluk Kulesi yolu vardır. Yukarı kalenin en yüksek yerinden Horhor suyu kayasına; ince, bin basamaklı taş merdiven ile inilir. Su alınan yol yine başkadır. Kuşatma sırasında sıkışıklık olmaması için Kılıç Arslan böyle yaptırmıştır. Van’ın bu kale kayasından Horhor denilen değirmen çarkını döndüren suyu akar. Debbağhane içinden etrafta bulunan bağ ve bostanları sulayıp Van Gölü’ne dökülür. Güzel bir sudur.

Van Kalesi Camileri: Yukarı kalede Vanik Camii, ta Hazreti Davut zamanında yapılmıştır. Eski bir ibâdet yeridir. Sonra Hazreti Ebubekir, elçilik ile buraya geldiğinde mescit olmuştur. Yüzlerce hükümdarın eline düşmüş ve yine cami olarak 940 tarihinde Sultan Süleyman tarafından tamir olunarak adını “Süleyman Han Camii” olarak koydurmuştur. Bir kapılı, hayli geniş bir camidir. Bir minaresi vardır. Hatta Van’da bir zelzele olduğunda minaresi yıkılmıştır. Sonra Yeniçeriağası Ömer Ağa güzel bir sanat eseri olarak minare yaptırmıştır ki uç kısmı öğle vaktine kadar bulut içinde kalır. Bu iç kalede bundan başka cami yoktur. Bütün pencereleri aşağı şehre ve Edremit sahrasındaki bağ ve bahçelere bakar.

Hüsrevpaşa Camii, Süleyman Hân vezirlerinden Koca Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bitlis’te bedesteni, kargir yapı çarşısı, Rahova sahrasında da muazzam bir hanı vardır. Van hâkimi iken bu camiyi yaptırmıştır. Bütün kubbeleri ve odaları mavi kurşunla örtülü nurlu bir camidir. Orta kubbesi gayet güzel işlemelidir. Hâlis altınla kaplanmış alemleri, âlemi aydınlatan güneşin ışığı ile öyle bir parlaklık saçar ki insanın gözlerini kamaştırır. Caminin içinde çok kıymetli, işlemeli avizeler vardır. Dört tarafındaki pencereleri billur, necef ve moran camlarından olup gayet işlidir. İstanbul tarzı bir yüksek minaresi vardır. Avlusu etrafında medrese odaları vardır. Paşa Sarayı yakınında olduğundan her cuma paşalar bu camiye gelirler.
(Evliya Çelebi, Seyahatnâme-Kısaltılmış Versiyon, sadeleştirenler Tevfik Temelkuran, Necati Aktaş, Mümin Çevik)