Ahmet Haşim Kimdir Hayatı (Biyografisi)
Bağdat’ta doğdu. Babası mülkiye kaymakamlarından Arif Hikmet Bey’dir. Çocukluğu Bağdat’ta annesinin müşfik kanatları altında geçti. Annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte 12 yaşında istanbul’a gelerek Mektebe-i Sultanide (Galatasaray Lisesi) yatılı okudu. Hocası Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun etkisiyle şiire başladı. 1907’de Reji İdaresine girdi, bir yandan da Hukuk Mektebi’ne devam etti. Daha sonra hukuk eğitimini yarıda bırakıp iki yıl izmir Sultanisi’nde Fransızca öğretmenliği, 1912-1914 arasında da Maliye Nezaretinde çevirmenlik yaptı. Birinci Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale ve izmir’de yedek subay olarak geçirdi. Mütareke döneminde işsiz kaldı, sonunda Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde estetik ve mitoloji öğretmenliğine atandı. Düyun-u Umumiye İdaresinde ve Osmanlı Bankasında çalıştı. Akşam ve ikdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1928’de böbrek rahatsızlığının tedavisi için gittiği yurt dışından iyileşemeden döndüğü istanbul’da öldü.
Ahmet Haşim’in Edebi Kişiliği, Sanat Anlayışı
Yahya Kemal’le birlikte öz şiir anlayışının temsilcilerinden ve modern Türk şiirinin kurucularından sayılır.
İlk şiirini 1901 ‘de yazmış, 1908’e kadar geçen sürede Abdülhak Hamit, Muallim Naci Tevfik Fikret ve özellikle Cenap Şahabettin‘in etkisinde kalmış; bir yandan da Fransız şiirini izlemiş;1908’den sonra ise yepyeni bir kişilikle ortaya çıkmıştır.
Fecriati‘ye ilk giren şairlerden olup topluluk dağıldıktan sonra başka hiçbir topluluğa katılmamış, şairlik yaşamını bağımsız olarak sürdürmüştür.
“Piyale” adlı şiir kitabına ön söz olarak aldığı bir makalesinde şiir görüşünü açıklamıştır. Ona göre şiir, anlamak için değil, duymak, hissetmek içindir. Şiir dili musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakındır. Yani, bu dil, açıklama aracı değil, telkin aracıdır. Bu bakımdan, sözcükler şiire anlam değerinden çok müzikal değerleriyle girerler. Şiirin anlam bakımından açık olması gerekmez. Şiirin doğduğu yer bilinçaltıdır.
♦ Bu anlayışı ile Ahmet Haşim sembolist bir şair olarak tanınmışsa da sembollere pek yer vermemiştir. Onu empresyonist (izlenimci) bir şair sayanlar da olmuştur.
♦ Şiirleri imge (hayal) zenginliği ve iç ahenk bakımından çok güçlüdür.
♦ Şiirlerinde egemen olan temalar çocukluk anıları, aşk ve tabiattır. Akşam, gece, mehtap, yıldızlar, göller, ormanlar, gurup, şafak gibi sembolizme de uygun tabiat manzaraları, hayal gücünün en güzel renkleriyle boyanarak şiirlere girer.
♦ Çocukluğunu Dicle kıyılarının romantik atmosferi içinde, otoriter bir babanın sert yaklaşımı ile hasta bir annenin şefkati arasında geçirmiş; daha küçük yaşlardan itibaren kırılgan bir duyarlığa sahip olmuştur. Annesini kaybettikten sonra getirildiği istanbul’da yatılı bir okulun yabancılarla dolu çevresinde büsbütün kendi kabuğuna çekilmiş, bu içe çekiliş bütün şiirlerine realiteden kaçış, hayali bir dünyaya sığınış biçiminde yansımıştır.
♦ Sanat için sanat anlayışından hiç ayrılmamış, toplumsal konulardan her zaman uzak durmuştur.
♦ Tüm şiirlerinde aruzu tercih etmiş ve her dizede ayrı bir kalıp kullanarak sembolist şairlerin şiir anlayışına yönelmeyi başarmıştır.
♦ Son şiirleri dışında ağır bir dil kullanmıştır.
♦ Çeşitli nazım şekillerini denese de en çok serbest müstezatla yazmıştır.
♦ Düz yazıda da usta bir üslupçu olarak başarı göstermiş; deneme tadında fıkra, sohbet, gezi yazıları kaleme almıştır.
ESERLERİ
ŞİİRLER:
- Göl Saatleri (1921)
- Piyale (1926)
FIKRA VE SOHBET:
- Bize Göre (1926)
- Gurabahane-i Laklakan (1928)
GEZİ:
- Frankfurt Seyahatnamesi (1933)