Hüseyin Rahmi Gürpınar

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1864 -1944)

Hüseyin Rahmi Gürpınar

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR KİMDİR HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ

Padişah yaverliğinde bulunmuş Mehmet Sait Paşa’nın oğlu olup istanbul’da doğmuş, çok küçük yaşta annesini kaybedince Girit’te bulunan babasının yanına gitmiş, üç yıl sonra istanbul’a dönerek çocukluğunu anneannesinin ve teyzesinin yanında geçirmiştir. Özel Fransızca dersleri almış, Mekteb-i Mülkiyeye girmiş, ancak hastalanması üzerine öğrenimini yarıda bırakmıştır (1880). Bir süre devlet memuru olarak çalıştıktan sonra Meşrutiyet’in ilanı üzerine devlet hizmetinden ayrılarak geçimini, ölümüne kadar yazarlıkla sağlamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra iki dönem (1935-1943) Kütahya milletvekili olmuştur. Hiç evlenmemiş, istanbul’un çeşitli semtlerinde oturduktan sonra yerleştiği Heybeliada’da ölmüştür. Heybeliada’daki evi müze hâline getirilmiştir.

  • Servetifünun romancıları, Namık Kemal‘in açtığı edebi romancılık çığırını başarıyla devam ettirirken, onlarla aynı dönemde romancılığa başlamış; Ahmet Mithat tarzı halk için romancılık çığırını sürdürmüştür.
  • Genellikle realist bir yazar olmakla birlikte kimi eserlerinde natüralizmin etkisinde kalmış; natüralizmin edebiyatımızdaki en güçlü temsilcilerinden sayılmıştır.
  • Bütün eserleri bir gözlem ürünüdür. Gerçeği hem iyi hem kötü yönleriyle yansıtmıştır. Günlük yaşamında sürekli notlar almış, eserlerinde bu notlardan sırası geldikçe faydalanmıştır.
  • Natüralizmin etkisinde kaldığı eserlerinde (Mürebbiye, Hayattan Sayfalar, Ben Deli miyim?deneysel roman yöntemini uygulamış; kahramanlarının kişiliklerini soya çekimle ve toplumsal koşullarla açıklamış; hayatın çirkin ve gülünç yanlarını çekinmeden yansıtmıştır. Ben Deli miyim?” romanı yüzünden mahkemeye verilmiş, beraat etmiştir.
  • Natüralistlerden farklı olarak toplumsal eleştiriye de yer vermiş, bunu mizah yoluyla yapmıştır. Bu yüzden mübalağaya kaçmış, anormal karakterleri ele almıştır.
  • Doğrudan halka seslenmiş, halkın eğitim düzeyini yükseltme amacını gütmüş, böylece Servetifünuncuların tersine “toplum için sanat” görüşünü benimsemiştir.
  • Toplum hayatımızda Tanzimat’la başlayan ve Meşrutiyet, Birinci Dünya Savaşı ve Cumhuriyet gibi dönemlerle devam eden değişme sürecinin insanımızda yarattığı etkiler, eserlerinin temel konusudur.”
  • “Şık”, “Şıpsevdi”, “Mürebbiye” gibi eserlerinde eski-yeni çatışması çerçevesinde yanlış Batılılaşma temasını ele almış; “İffet”, “Tesadüf”, “Nimetşinas” gibi eserlerinde eskinin ahlak kurallarıyla çatışan yeni düşünceli insanın mutsuzluğunu ve bunun aile kurumu üzerindeki yıkıcı etkisini işlemiş; “Utanmaz Adam”, “Hakka Sığındık”, “Billur Kalp”, “Ben Deli miyim?”, “Kaynanam Nasıl Kudurdu?” gibi eserlerinde ise çıkar kaygısına dayalı ilişkilerin doğurduğu sapıklıkları göstermeye çalışmıştır.
  • ilk romanı “Şık” için kendisi “ilkel, nahif, cılız, fakat ilerde çok meyve vermeye yetenekli bir fidan.” der. Romanda alafrangalığa özenen ve aptal denecek ölçüde saf olan Şöhret Bey‘in başından geçen serüvenler, düştüğü kötü ve gülünç durumlar hikâye edilmiştir.
  • İlk romanındaki temayı daha sonra “Şıpsevdi“de genişletmiştir. Bu eserde biri körü körüne Batı’ya, diğeri de geleneklere bağlı olan Meftun ile Edibe karşılaştırılmış, her ikisinin de gülünç yanları sergilenmiştir.
  • Mürebbiye” romanı, kendisine birdenbire geniş bir ün sağlamıştır. Natüralist bir tarzda yazdığı bu romanda konu, varlıklı ailelerin, Tanzimat sonrası modasına uyarak, çocuklarını yetiştirmek amacıyla evlerine eğitimci kadınlar almalarıdır. Dehri Efendi de çocukları için çok güzel, zeki ama ahlakça pek düşük olan Matmazel Anjel‘i bulur. Anjel, kısa sürede evdeki üç erkeği (Dehri Efendi’nin oğlu Semi Bey, kardeşi Amca Bey, damadı Sadri Bey) baştan çıkarır; karakterine ve çıkarına yakışan bir ustalıkla üçünü de parmağında oynatır. Sonunda bir kıskançlık krizi gerçeği ortaya çıkarır.
  • Eserlerinin çoğunda kötülük, ikiyüzlülük, ahlaksızlık, çıkarcılık, cahillik ve gerilikle savaşmış; bu yüzden pek çok saldırıya uğramıştır.
  • Tüm romanlarının konusunu istanbul’da geçen olaylar oluşturur. Büyük konak ve yalılarda yaşayan insanlardan en kenar semtlerde yaşayan insanlara kadar her tipten insan, onun eserlerinde kendi çevreleri, kılıkları, düşünceleri, inançları ve dilleriyle son derece canlı bir biçimde yaşar. Bu yüzden “Sokağı edebiyata taşıyan” bir romancı olarak ünlenmiş; romanlarına sosyoloji ve folklor açısından adeta bir belge gözüyle bakılmıştır.
  • Eserleri çoğu zaman güldürücü sahnelerle başlar, acıklı ve ahlakî bir sonuca bağlanarak biter.
  • Romanlarındaki olaylar roman tekniğinin gerektirdiği biçimde değil, yaptığı toplumsal eleştirilere bağlı olarak kurulur ve geliştirilir. Okuyucuyu eğlendirmek ya da bilgilendirmek için uzatılan taklitli konuşmalar, makale havasındaki felsefi düşünceler ve ansiklopedik açıklamalar yüzünden olay akışı aksar. Bu bakımdan Hüseyin Rahmi’nin roman tekniği, Ahmet Mithat’ı çok fazla aşmış sayılmaz.
  • Genellikle yalın bir İstanbul Türkçesiyle ve sağlam cümlelerle yazmakla birlikte üsluba önem vermemiştir.

Eserleri

Roman

  • Şık,
  • İffet,
  • Mürebbiye,
  • Metres,
  • Tesadüf,
  • Nimetşinas,
  • Şıpsevdi,
  • Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç,
  • Sevda Peşinde,
  • Gulyabani,
  • Cadı,
  • Hakka Sığındık,
  • Toraman,
  • Cehennemlik,
  • Efsuncu Baba, Ben Deli miyim?,
  • Kaynanam Nasıl Kudurdu,
  • Utanmaz Adam,
  • Deli Filozof,
  • Kokotlar Mektebi,
  • İnsanlar Maymun muydu?,
  • Eşkıya İninde

Hikâye

  • Meyhanede Hanımlar,
  • Kadınlar Vaizi,
  • Katil Buse,
  • iki Hödüğün Seyahati,
  • Melek Sanmıştım Şeytanı,
  • Eti Senin Kemiği Benim,
  • Namusla Açlık Meselesi

Tiyatro

  • Hazan Bülbülü,
  • Kadın Erkekleşince