Sergüzeşt

Sami Paşazade Sezai Bey’in 1888’de yayımlanan Sergüzeşt adlı romanı Türk edebiyatında realizm etkilerinin görüldüğü ilk romandır. Olay bir gözlem ürünüdür. Kişilerin davranışları ve duyguları abartılı değildir. Tasvirler çevreyi ve kişilerin ruhsal durumlarını yansıtmak için yapılmıştır. Diyaloglardaki dil yalın ve doğaldır. Fakat eserde, yazarın kişiliğini gizlememesi, arada bir konu dışına çıkıp düşüncelerini açıklaması, tasvir bölümlerinde süslü anlatıma başvurması gibi romantizm özellikleri de devam eder. Bu yüzden Sergüzeşt, romantizmden realizme geçişte bir köprü olarak değerlendirilir.

Sergüzeşt Özeti:

Dilber, dokuz yaşında esir olarak Kafkasya’dan istanbul’a getirilir ve bir eve satılır. Evin hanımıyla zenci halayık Taravet, küçük kıza çok acımasız davranırlar. Evin beyinin taşraya tayini çıkınca Dilber tekrar esirciye verilir, ileride fazla para etmesi için Dilber’e ut çalması ve şarkı söylemesi öğretilir. Dilber bir süre sonra Asaf Paşa’nın konağına satılır. Dilber bu konakta rahata kavuşur. Kendisine Fransızca da öğretilir. Artık on beş yaşında çok güzel bir genç kızdır. Paşa’nın Avrupa’da resim eğitimi görmüş Celal adlı oğlu Dilber’in birçok resmini yapar. Bu sırada onun olağanüstü güzelliğini keşfederek Dilber’e âşık olur. Daha sonra onun da kendisini sevdiğini anlar. Ancak Celalin kibirli annesi oğlunun aşkını öğrenince Dilberi konaktan uzaklaştırır. Yeniden esirciye verilen Dilber Mısır’a götürülerek zengin bir tüccara satılır. Bu arada Celal Bey, Dilberi her yerde aramış ve bulamayınca beyin iltihabından yatağa düşmüştür. Dilber de yeni efendisine odalık olmayı reddettiği için hapis hayatı yaşamaktadır. Kendisini seven harem ağası Cevher onu kurtarıp istanbul’a kaçıracaktır. Fakat Dilberi hapsolduğu odanın penceresinden aşağı indirdikten sonra merdivenden düşüp ölür. Dilber, tek başına istanbul’a kaçamayacağını, yakalanıp yeniden esaret hayatına döneceğini düşünerek kendini Nil’e atar.