Edebiyat, insan gerçekliğini yansıtır; insan gerçekliği ise toplumsal gerçeklik içinde var olur. Toplumsal gerçeklik edebiyatın malzemesi olduğu kadar tarihin de konusunu teşkil eder. Bu nedenle edebiyat ve tarih, birçok bakımdan birbirinden yararlanır. Edebî eserin, yazıldığı dönemin zihniyetini yansıtması onu tarih biliminin ilgi alanı içinde tutar. Aynı şekilde edebî eserin tarihin belli bir döneminden bir kesiti konu olarak işlemesi de sanatçının tarih biliminin verilerine başvurmasını gerektirir.
Edebî eser, yazıldığı dönemin zihniyetini, yani ekonomik, siyasi, dinî, askerî, sosyal, kültürel özelliklerini yansıtır. Başka bir deyişle edebî eser, ait olduğu toplumun uygarlık değerlerinin bir taşıyıcısı ya da aynası niteliğindedir. Dolayısıyla edebî eser, tarih için bir kaynak sayılır. Örneğin “Dede Korkut Hikâyeleri”, Türklerin İslam uygarlığı etkisine girdiği dönemdeki kültürü, yaşayış tarzı hakkında önemli bilgiler verir. Bir zamanlar sadece Homeros‘un “ilyada“sında adı geçen bir şehir olan Truva‘nın 19. yüzyılın ikinci yarısında arkeologlar ve tarihçilerce keşfedilmesinde edebiyatın rolü açıkça görülür. Seyahatnameler, tezkireler, hatıralar sadece edebiyat tarihi için değil, tarih bilimi için de önemli kaynaklardır.
Edebî eserlerin tarihe ışık tutması gibi tarih bilimi de edebiyat sanatçısına ve edebiyata bilimsel disiplinle yaklaşan edebiyat tarihçisine yol gösterir. Eserlerinin konusunu geçmiş dönemlerdeki olaylardan, kişilerden seçen sanatçılar, kurgusal gerçekliği o dönemin toplumsal gerçekliğinden yararlanarak kurarlar ve bunu tarih bilimin ürünlerinden, verilerinden yararlanarak gerçekleştirirler. Örneğin Tarık Buğra, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlattığı “Osmancık” adlı romanında o dönemin yaşayışını tarih biliminden yararlanarak canlandırmıştır.
Edebiyat Tarihinin Kapsamı
- 1. Edebî türlerin gelişimini incelemek
- 2. Şair ve yazarların hayatlarını incelemek
- 3. Edebî eserleri incelemek
- 4. Dönemin zihniyetini, eser – zihniyet ilişkisini incelemek