- Roman’ın adı: Yoksa hayat gençken daha mı zor?
- Roman’ın yazarı: İpek ONGUN
- Roman’ın basıldığı tarih: Basım Ocak 2013
- Roman’ın sayfa sayısı:414
Roman bir çok alt başlığa ayrılmıştır. Bunlar;
- İhanet
- İki sıkı arkadaş
- Senden adam olmaz
- Okulda skandal
- Havada aşk mı var yoksa…
- Öğretmenler odasında konuşulanlar
- Çukurovalılık birazcık da kabadayılık demektir
- Sanat uzun hayat kısa
- Yasemin kokulu sokaklar
- Ben bu şehri sevdim galiba
- Böyle olur gençlerin sokak satışı
- Ve böyle olur bazılarının tepkisi
- Gizli ilgiler
- ..Dertler…
- Yeşiller allar ~ Boyanıyor duvarlar
- Kurallar da neymiş
- Seni seviyorum
- Karmaşık duygular
- Bir ilişki sona ererken
- Cengiz’in başı dertten kurtulmuyor
- Monika’nın atölyesi
- Gizli görev
- Ah gençlik! Ah aşk!
- Cengiz’in ilk kazancı
- Antakya gezisi
- Dönüş
- Büyük şok
- Bunca yakın bunca uzak
- Bazen bir bakış…
- İnce uzun bir yol
- Veda
- Bir büyük deneyim~ Opera
- Bir kilise düğünü
- Aşk acısı nelere mal oluyor
- Hasta ziyareti
- Sumru’nun imkansız aşkı
- Aşk acıları
- Aşureci
- Karakolda bir gece
- Lila’nın itirafı
- Allah’ın izni Peygamber’in kavliyle
- Bire yıl başı konseri
- Bir yıl başı daveti
- Yarıyıl tatili yaklaşırken
- Yeni yıl gecesi
- Çivi çiviyi söker
- Yepyeni bir heyecan
- Hazal’ın hesaplaşmaları
- Hazırlıklar başlıyor
- Hazal’ın itirafı
- Hazırlıklar… hazırlıklar…
- Neler olabilir şu hayatta
- Belirsizlikler
- Tesadüfler
- Bir köy düğünü
- Badirenin marifetleri
- Yaşamın zikzakları
- Yılsonu gösterisi
- Ah gençlik! Ne gam var ne tasa
ROMAN’IN ÖZETİ
Yağmur öğretmen’in en yakın arkadaşı ve sevgilisinin ihaneti üzerine mersin’e yerleşir. Ailesi nide orada bırakıp mersin e yerleşmişti. Hazal ile Lila çok iyi arkadaşlardır. Ikisi birlikte Hazal’ın evine geldiler. Lila Hazal’a yeni gelen kız hakkında ne düşündüğünü sordu. Hazal henüz konuşma orta mi olmadığından iyi bir kıza benzediğini söylemesine rağmen Lila istanbul kızı ,büyük şehir kızı havaları olduğunu düşünüyordu. Böyle sınıftaki bir kaç kişi hakkında daha konuştular.
Hazal Lila arkadaşlığı arasında bir de Selim vardı. Bunlara okulda 3 silahşör denilirdi. Çok sıkı arkadaslardir.
Cengiz sessizce odasına geçiyordu ki babasının sesi gürüldedi. Her zaman ki gibi yine bu saate kadar nerelerde olduğunu sordu. İşlerim var demişti . Babası dalga geçercesine konuşurken mutfaktan annesi uğraşma çocuk la diyordu. Babası eve gelme saatine karışıyor bide saçına karışıyordu. Annesi ise Cengiz’e senin iyiliğini istiyor baban diyordu.
Sumru’nun anne ve babası ayrılmışlardı. Sumru’nun onca ayak direnmesine rağmen mersin e yerleşmislerdi. Sumru her zaman ki gibi yine saçına mavi tüy takmıştı. Ama annesi bunu takmasını istemiyordu. Okulun kuralları var diyordu. Okul başlayalı üç hafta olmuştu. Sumru yavaş yavaş servistekilerin adını öğrenmişti. Yeni geldiğinde herkes ona güler yüzle karşılaşmışlardı, nereden geldiğini, adını sormuslardi. Aslında buralar cana yakın insanlar diye düşünmüştü.
Hazal’la içten gülümsüyordu Sumru’ya, Lila’ysa daha baştan savma. En çok yakınlık duyduğu, deli dolu bir kız izlenimi veren Nazire’ydi. Zaten Nazire’nin onu sahiplenmesi havası vardı. Nazire ona yardim ediyor sınıfları gösteriyor, öğretmenlerin isimlerini söylüyordu. Yağmur sınıfa girdi ve çocuklara serbest okuma saatinin mersin parkı’nda yapalım dedi. Kimse anlamamıştı ne dediğini sonra anlattı izin aldığını ve havanın sıcak olduğunu ve herkes bu fikre çok sevindi. Sonra kapı tıklandı. Kapı açıldı ve bir öğrenci yağmur öğretmenle görüşmek isteyen biri olduğunu söyledi. Kapının oraya doğru yürüdü. Kapının dışındaki kişiyi görünce dona kaldı. Tarık’tı. Karşılıklı tartıştılar. Cengiz hemen atladı olaya. Daha sonra Tarık gitti. Müdire hanım yanına çağırmıştı. Biraz konuştular. Kınama cezası vereceğini bildirdi.
Bu olaydan tam bir hafta sonra Şevval ve Nazan Öğretmenler Yağmuru teselli etmeye çalışıyorlardı. Cengiz’in kendi yüzünden cezalandırılmasına çok üzülmüştü.
Öğrencilere bir kompozisyon ödevi verdi. Konusu da Nasıl bir okulda okumak isterdiniz. Nasıl bir okulda okumak istediklerini değilde okulumuzda keşke bunlar olsa diye yazmışlar çocuklar.
Tahtada Sanat uzun hayat kısa yazılıydı. Ilk adım ne istediğini bilmek ikinci adım nasıl sorusunu sormak, madem hayata sanatı kalacaklar o zaman nasıl basaracaklardi soru buydu. Tahtaya yazılan o sözler Hipokrat tarafından söylenmiş.
Selim Hazal’ın evinin sokağına gelmişti. Sokakta yasemin kokuyordu. Evin avlusunun orada durdu sonra yanına Hazal’ın babası geldi ve Selim’e seslendi. Selim korkmuştu. Oda burada neden bulunduğunu söyleyemeyeceği için kitaplarını unutmuşum şeklinde bir cevap verdi. Yoksa Hazal a iyi geceler diyecektim onun yüzünü görecektim diyemezdi.
Sanat kulübü bahçesinde lokalde Şevval, Nazan ve eşleriyle birlikte bir davette yemek yiyeceklerdi. Ilk kez Yağmur künefe yedi.
Okul duvarlarını boyuyacaklardi. Boya parası içinde velilerin yaptığı yiyecekleri satacaklardi. Hazal’ın annesi sıkma yapmıştı. Sumru’nun annesi kutu kutu ayran göndermişti. Cengiz’in annesi bazlama göndermişti. Diğer öğrencilerde gelip kimi paketini açıp evden getirdiği tabağa yerleştiriyor, kimi hesap soyundugunda, satılacaklari not ediyordu. Satışlar duraksamisti . Cengiz’in aklına Dilaver klarnet calsa fikri geldi. Dilaver bir koşu kararını alıp geldi. Çalmaya başladı. Ilk çaldığı parça Hatırla sevgili’’ydı. Sonra Akasyalar açarken, Yıldızların altında gibi sokağın yaş grubuna uygun pes peşe çalıyordu. Abdülkadir bey yine bunlar neler yapıyor diye sinirli sinirli bakıyordu. Bir öğrenci yanına gidip kermesimize buyrun hocam demesiyle eliyle git gir işareti yaparak yürüyüp gitti. Bu duruma Yağmur öğretmen çok sinir oldu ama elinden bir şey gelmezdi. Herşeyi sattıktan sonra herkes evlerine gitti.
Yağmur öğretmen cumartesi gecesi çocukları Çalıkuşu balesine götürecektir.
Yağmur öğretmen birde öğrencilere tiyatroya, baleye yada operaya giderken daha özenli ve temiz giyinmek gerek demişti. Bu baleyi ayarlayan ve orkestrada çello çalan kişi Tayfun Ödemişoğlu’dur . Kendi sınıflarının etkinligiydi ama başka sınıftan Gülşahta gelmişti. Gösteri başlamıştı. Balerin Türk klasik müziği eşliğinde dans ediyordu. Giysiler , uzun erkekleriyle o dönemi yansıtıyordu. Çalıkuşu nun konusu Yağmura Tarik’ı çağrıştırmıştı. Sumru ve Nazire artık çok iyi arkadaş olmuşlardı . Birbirlerine dertlerini anlatıyor dular. Sumru’nun babası ve annesi ayrılmışlardı. Babası da Sumru yu yeni sevgilisiyle tanıştırmak istiyordu . Ama Sumru istemiyordu. Nazire ise ablası Naz ve Caner birbirlerini çok sanıyorlardı ama aileler evlenmelerine izin vermiyordu.
Ve duvarı boyama gunu gelmisti. Duvarların sokağa bakan yüzü yeşil yaprak ve ağaç figürleriyle donatılacak . İç kısmıysa el ele vermiş kız ve erkek figürleri çizilecekti.
O kadar stres vardı Sumru’nun hayatında tabi bayılır kız Nazire revirde hep yanında durdu sonra hemşire eve götürün dedi Cengiz hemen Sumru’ya yardım ederek eve kadar götürdü. Okuldan izin almadan çıkmıştı. Ama Sumru’nun annesi çalıştığı için Sumru yu Nazire gilin evine götürmüştü. Annesi Sumruyu çok merak etmişti. Müdire Hanım i aramıştı ve müdire hanım rahatsizlanip eve gittigini söylemişti. Sonra Sumru ve Nazire eve gelirler.
Artık Selim Hazal’ı sevdiğini söyledi. Hazal bu söyledikleri karşısında dona kalmıştı.
Bir grup her gün kapının önüne gelip Dilaver’i bekliyorlardı. Bu adamlar Dilaver’in kendi mekanlarında çalışmasını istiyorlardı ama Dilaver temiz aile mekanında klarnet çalıyordu. Bu adamları gören Cengiz adamlarla konuşmuş konuyu kapatmıştı.
Tarık Yağmur’u aramıştı telefonu açıp sesini duyduğunda artık kalbini carptirmiyordu. Yağmur sakindi. Tarık buluşmak istedi. Sonra kabul etti. Tarık kaldığı otelde yemek yiyip konuşalım dedi ama Yağmur onu Gattini adındaki yere götürdü. Tarık ona Tulayla arasında bir şey kalmadığını söyledi. Tarık evlenme teklifi etti. Kabul etmedi.
Cengiz çalışmak istiyordu arkadaşı Emrah’ın dediği tamirhaneye gitti. Orada çalışan Salih usta ile konuştu ve onu işe aldılar. Çırak olarak çalışacaktı.
Eve geldiğinde babasıyla tartıştılar. Babası çalışmasını istemiyordu ama Cengiz çalışıp öğrenmek istiyordu. O sinirle Cengiz çantasına bir kaç şey koyup evden çıktı. Parkta bir bankın üzerinde uyudu.
Nazire’nin ablası Naz Caner’i çok seviyordu. Tabi Caner de Naz’ı çok seviyordu. Ama aileler evlenmelerine karşıydı. Bunlar gizli gizli buluşuyorlardı. Arada mektuplaşıyorlar. Posta guvercinliğide Nazireye düşmüştü. Sumruyla birlikte Çarşıya gittiler. Sumru’ya içeri girdiğinde Zahter istediğini söyleyeceksin dedi. Sumru da baharatçıya girdi ve Nazire’nin dediklerini yaptı. Caner abinin verdiği kutuyu aldı ve çıktı. Sumru bundan sonra şöyle düşündü artık sırlar paylaşabileceği sıkı bir dostu vardı.
Hazal ve Selim hala bir birbirlerini sevdiğini kimseye söylememişlerdi.
Sınıfça Antakya gezisi yapacaklardı. Lila ,Ayşim ve daha başka öğrenciler katılmamıştı. Geçerli nedenleri vardı. Bu gezi Hazal la Selim’i birbirlerine daha çok yaklaştırmıştı. Gece gizli gizli çıkıp sokakları geliyorlardı. Bunu Sumru anlamıştı. Ama hiç bire şey demedi.
Sumru apartmanlarında oturan Cem’i seviyordu. Ama bu platonik bir aşktı. Çocuk üniversite son sınıftı Sumru ise lise birinci sınıf. Sumru onun için şiirler, öyküler yazıyordu.
O gün Lila ağlayarak Selime aşık olduğunu anlatıyordu Hazal’a.Hazal ne yapacağını bilemiyordu. Can arkadaşını mı yoksa ilk aşkı mı? Okula gitmiyordu. Üzüntüden hasta olmuştu. Yağmur öğretmenin yanına gitti. Yağmur onun başka bir şeylerle uğramasıni önermişti. Ve dansa karar verdiler. Dans kursuna yazıldı. Ama bunu kimseye söylemediler.
Yağmur her gün yeni bir şeyler öğrenmeleri için çaba gösteriyordu. Operaya gittiler.
Hazal Selimden ayrılmıştı ve hemde hiçbir geçerli şartı söylemeden. Lila’nin kuzenlerinden birinin kilise düğünü vardı. Lila arkadaşlarının bir kaçını da çağırmıştı. Bu kilise Ortodoks kilisesiydi. Sumru ilk defa böyle bir düğün görüyordu. Selim Hazal’ın yüzüne bile bakmıyordu.
Okula gelmemişti Nazire. Sumru da merak etmişti. Çıkışta evlerine gitti . Ev kalabalıktı. Ambulansla Naz’ı götürdüler. Nazirede yanında gitti. Doktor; kızınız felç olmuş dedi. Bu duruma herkes üzülmüştü. Aile büyüklerinden biri bu duruma el attı. İki tarafın ailesiyle konuştu. Sizin yüzünüzden kız felç oldu filan diye ağır konuştu. Bundan bir kaç gün sonra nişanlarını yaptılar. Artık Caner eve istediği zaman girip Naz’ı görebiliyordu. Naz yavaş yavaş iyileşiyordu.
Lila Selim’e onu sevdiğini söylemişti. Selim sen benim değerli bir arkadaşımsın dedi.
Bu konuşma olmamış sayıp arkadaşlığımız a devam edelim dedi. Yağmur kafede otururken yanına bir adam gelir ve kendini tanıtıp konuşmaya başlar. Bundan sonra bir kaç defa daha buluştular.
Yarıyıl tatilinde Lila Paris’e akrabalarının yanına gitmişti. Ve orada onun yaşında oğulları Sami .
Sami bunu dışarı çıkardı. Arkadaşlarıyla tanıştırdı. Orada buna bir sürü soru sordular. Piyer onun elinden tutup götürdü. Sami ne der diye düşündü ama bir şey demedi. Sen Nehri kıyısında yürüdüler. Bir yere oturdular. Piyerle haya konuştuktan sonra Piyer Ben sana fena halde aşık olabilirim dedi. Ikisi de ilk görüşte aşık olmuşlardı. Paris ‘den dönmek istemedi. Ama Piyer yaz tatilinde Mersin’e geleceğini söyledi ve söz verdi. Bu arada da Skype’’tan bol bol konuşuruz deyince Lila dönmeyi kabul etti.
Hazal bu duruma her türlü yönden sevindi.
Yıl sonu gösterisi yapacaklardı hazırlıklara çoktan beri devam ediyorlardı. Tahta iskembeler kahveden alınacaktı. Hazal dans gösterisi yapacaktı. Dans in adi da Yitirilmiş Aşkın Ardından. Pankartta Sanat Uzun Hayat Kısa yazacaktı.
Hazal Selim’i her zamanki gittikleri parka çağırdı. Oraya gittiler. Her şeyi anlattı. Lila’nin onu sevdiğini öğrenince ayrıldığını filan. Selim bir yandan çok mutluydu bir yandan da öfkeliydi.
Veli toplantısında sıra istek ve dileklere gelmişti. Bir veli Yağmur öğretmenin yaptığı etkinliklerden şikayetçi olduklarını çocuğu o sınıfta değil ama çocuklar da istiyormuş bu da çocukların ders çalışmasını etkiliyor dedi . Abdülkadir Bey Yağmuru başta desteklemezken hatasını anlayıp bu toplantıda Yağmur hanımın ne kadar iyi bir şey yaptığını anlatır.
Gösteriden sonra Selim Hazal’ın çantasına bir zarf koydu.
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek.
Öbür yandan güneş kendi keyfinde.
Ne de olsa yaz yağmuru,
Pırıl pırıl düşüyor damlalar,
Eteklerin uça uça bir koşudur koyardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasina
İşte o evin kapısında bulacaksın beni.
…
Ve sende beni bulacağın yeri biliyorsun
Selim
Birbirlerine sarıldılar. Öpücüklere boğdular. Artık hiç ayrilmiyacaklardi. Selim Hazali kucağına aldığı gibi deniz kenarına koşmaya başladı. Parkta oturan yaşlı adam, onları işaret ederek , karısına, “Ah gençlik , “diyordu, “ne gam var.
KİŞİLER
A》ASIL KİŞİLER
- Yağmur öğretmen = Uzun , sarı saçlı
- Hazal = Ela gözlü , açık kumral saçları dümdüz önerdi , narin yapılıdır , müslümandır .
- Lila = Mavi gözlü , açık sarı kıvırcık saçlı, yerinde duramayan bir kızdır, hristiyandir.
- Selim = Lila ve Hazal arasına ilkokuldan sonra katılmıştı. Sakin, efendi, başarılı. Açık tenli, açık kumral saçlı, hoş bir çocuktur.
- Sumru = İstanbul dan geldi. Kısacık kesilmiş saçları, iri siyah gözlere sahiptir.
- Dilaver = Sessiz, sınıfta arka sırada oturuyor. Çok güzel klarnet çalar. Tüm ailesi çalgıcı.
- Klarnetçi hiçbir ders almadan kendi kendine öğrenmiş. Roman.
- Nazire = Beş kardeşler iki ablası evli , başka kentte yaşıyor. Geri kalan üç kardeş birlikte yaşıyorlar. Annesi Nazireye “Tekne kazıntısı “ diyor. Evin en küçükleridir.
B》YARDIMCI KİŞİLER
- Tarık = Yağmuru aldatan sevgilisi
- Tülay = Yağmuru aldatan, ona ihanet eden can arkadaşı
- Leyla hanım = Hazalin annesi. Nakış işleriyle ünlü.
- Tayfun = Mersin devlet opera ve balesi orkestrasında çello çalıyor. İnce uzun boylu genç bir adamdır.
- Müdire hanım = Sevinç hanım. Aydın ve olumlu bir yönetici.
- Salih usta = Kır saçlı, kır bıyıklı, orta yaşlı bir adamdır.
- Piyer = Kahverengi gözlü, bal rengiyle karıştırılmış yumuşak kahverengi dalgalar halinde omuzlarına inen saçları vardır.
OLAYIN GEÇTİĞİ MEKANLAR
- Mersin
- Cafe Betül – Evinin hemen yan tarafında küçük sempatik bir yer
- Mahmudiye Mahallesi – Hazal bu mahallede büyüdü. Artık tarihi olarak kabul edilen bölgesinde, eski mahalleler diye anılır. Otomobilin bile geçemeyeceği dar sokaklar. Parke taşı kaplı sokaklar, bir kaç evin açıldığı avlular
- Hazal’ın evi – Kapısının rengi yeşil , tahta bir kapı.
- Gattini – Bahçe içinde bir restoran
- Saklı ev – Antakyada köklü ailelerden birine ait olan bir ev sonra elden geçirilip restoran yapılmış,iki katlı.
ZAMAN
Öğrenciler lise birinci sınıfa gidiyor. Gündüz, gece ,Okul zamanı
ANLATICININ BAKIŞ AÇISI : Hakim ( İlahi ) bakış açısı
YER: Mersin
TEMA: Aşk
KONU: Yağmur öğretmenin Mersin’e taini çıkması ve burada yaşadığı şeyler
ANA FİKİR: Ah gençlik , ne gam var ne tasa…
ROMAN’IN TÜRÜ: Aşk romanı
YAZAR: İPEK ONGUN
1961 yılında Amerikan Kız Koleji Edebiyat Bölümünden mezun oldu. Yazı yazımına lise yıllarında Doğan Kardeş dergisine çeviriler yaparak başladi. 1991 yılında Tüyap ta ‘Altın Kitap Ödülü’nü aldı. Evli ve iki genç kadın annesi dir. Yazı yaşamını çok sevdiği Mersin’de sürdürmektedir.
OKUYUCU OLARAK ESERLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİM
Başları biraz sıkıcı olsada sonradan kitabı bırakmak istemedim . Bir sonraki bölümde ne olacak diye merak ettim. Acaba Hazal la Selim kavuşacak mı diye düşündüm. Hazalin verdiği zor karar karşısında sonunda mutlu bitmesi benide mutlu etti. Tavsiye edebileceğim bir kitapti.
ROMANI İNCELERKEN FAYDALANDIGIM KAYNAK: Roman