Edebî metinler, insana ve dış dünyaya özgü her türlü gerçekliğin duygu ve düşünce ögeleriyle birleştirilip kurmaca bir dünyada yeniden yaratılmasıyla oluşturulur. Kurmaca dünya, gerçek olandan hareketle ve gerçek olanla ilişkilendirilerek kurulan hayalî dünya demektir. Edebî metin, kurmaca olması yönüyle hayal gücünden az ya da çok ama mutlaka yararlanmak durumundadır.
Edebî metin, yazıldığı dönemin bilimsel, felsefi, teknik ve sosyal alandaki verilerinden yararlanabilir; somut gerçeklerini, siyasî tartışmalarını, sosyal sorunlarını konu edinebilir. Bu bağlamda edebî metinler, insana ve dış dünyaya özgü her türlü gerçekliği dile getirmeleri bakımından somut dünyanın gerçekleriyle iç içedir. Ama bu iç içelikten, edebî metinde yaratılan dünyanın gerçek dünyayla her anlamda örtüşmesi gerektiği anlamı çıkmaz. Edebî metin, içinde bulunulan zaman ve mekânla ilişkili olmakla birlikte bu dünyanın sınırlarını aşan, imgelerle zenginleşen, insanın daha çok düş gücüne seslenen, okuyucuda estetik hazlar uyandıran bir yapıya ve anlatıma sahiptir.
Edebî metinlerin teması olan bazı olay ve durumlar, öğretici metinlerde de ele alınabilir. Söz gelimi bir romanda anlatılan kişiler, mekânlar, olaylar, bir tarih kitabında da anlatılabilir. Ama tarihçi bunları anlatırken bilimsel bakış açısının dışına çıkmamaya özen gösterir, yaşanmışlığı kesin olan olayları ve gerçek kişileri anlatır. Edebiyatçı ise bu gerçeklerden yararlanır ama bunları olduğu gibi anlatmaz. Bir romanda anlatılan olay, kişi, mekân ve nesnelerin gerçekliği, o romanın ilk sayfasıyla son sayfası arasında yer alan kurmaca dünyanın sanatsal gerçekliği bağlamında bir anlam ve değer ifade eder.
Amin Maaoluf, “Semerkant” isimli romanında Ömer Hayyam’ın yaşamından 11. yüzyıl İslam coğrafyasındaki siyasi ve dinî çekişmelere, Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi’nde gerçekleşen olaylardan 20. yüzyıl başlarında İran’da yaşanan siyasi gelişmelere kadar pek çok tarihsel gerçekliği, edebiyat sanatının olanaklarından ve kendi düş gücünden yararlanarak yeniden yaratmıştır.
Öğretici metinlerde dile getirilenler, gerçek dünyadaki karşılıklarına bakılarak doğruluk-yanlışlık ölçütüne göre değerlendirilebilir. Edebî metinlerde böyle bir değerlendirme ölçütü yoktur. Yani edebî metinlerde dile getirilenler, doğruluk-yanlışlık ölçütüne göre değerlendirilemez. Bu metinlerde dile getirilenler ancak sanatsal niteliklerinin düzeyine, ölçüsüne ve özgünlüğüne bakılarak değerlendirilebilir.